27 Ocak 2010 Çarşamba

Eve çıkış maceramız

Hastanede 2 gece kaldık. Oğlumda sarılık vardı. Dışarıdan kontrol edilmek şartıyla evimize gitmemize izin verdiler. Hastaneden çıktığımız gün yollar kapanmıştı. Kendi evimiz hastaneye çok yakın olmasına rağmen. Lohusalık dönemimi geçirmek için annemlere gidecektim. Onların evi Anadolu yakasındaydı ve daha kırsal bir bölgeydi. Burada da, güzel bir anımız oldu. Ben ameliyatlı olduğum için oğlum annemin kucağındaydı. Evin önüne araba gitmeyecek durumdaydı ve bizim eve ulaşmamız için ya dik bir merdiven çıkmamız gerekiyordu yada dik bir yokuş inmemiz gerekiyordu. Annem o dik yokuşu oğlum kucağında yere kaymamak için oturarak indi. Küçük prensimde ilk kayağını ananesi ile birlikte böylece yapmış oldu.

Annemlerde 3 hafta kaldık. Çok hızlı bir şekilde iyileştim çok şükür. Hemen ayaklandım. Oğluma tek başıma bakabilecek duruma gelebildim. 3 hafta sonra eşim bizi kendi evimize getirdi. 4 yıldır birlikte yaşağıdımız evde şimdi küçük bir tavşan vardı. Onun ağlamaları, bezleri, biberonları vardı. Bu duyguları tüm isteyenlerin yaşamasını dilerim. Bu mutluluklar anlatılmıyor. Harika duygular.

Doğum hikayemiz

SAT a göre bebeğimin doğum tarihi en son 24 şubattı. 1 Şubat’ta doğum iznime ayrılacaktım. 22 Ocak Cuma günü şirketteyken içimde nasıl bir sıkıntı var anlatamam. Mutsuz, bezgin, bir şeye takığım ama neye belli değil. Öğlen bir arkadaşımla yemeğe gittiğimiz yerde merdivenleri çıkmakta çok zorlandım. Yemeği doğru düzgün yiyemedim. Kötüydüm yani. Sonra eve geldim. Bağırsaklarım bozuldu ve ben öğlen yemeğe çalıştığım tavuğun bana dokunduğunu düşünmeye başladım ve bebeğime bir zararı olmasın diyerek devamlı su içtim o gece. Fakat bağırsaklarım daha kötü duruma geldi o gece sabaha karşı. Eşimle saat sabah 3,5 ta acile gittik. Bir takım testler yapıldı. NST’ye bağlayıp kuzum iyimi diye kontrol edildi. Her şey yolundaydı. Sadece yediğim bir şeyin dokunmuş olacağını söyledi acil doktoru ve haşlanmış patates, ayran ve su içmemi önerdi. O gece öyle geçti. Hiçbir iyileşme olmadan.

Cumartesi sabahı 10:00’da doğum doktorumla önceden alınmış rutin randevum vardı. Kontrolümde gayet normal geçti. NST de hiçbir şey çıkmadı. Oda bol su iç geçer diyerek beni eve gönderdi. Bir daha randevum da 8 Şubat’taydı. Hastanemize ve doğum şeklimize karar verecektik. Neyse, aksam bağırsak sancıları, devamlı tuvalete koşmalar eşliğinde eşimle televizyon seyrederken birden televizyonun sağ dipteki saatine gözüm takıldı. Ve sancılarımın arasını ölçmeye başladım. O sırada hatta espiri yaptık. Oğlumuz bugün gelse ona büyüdüğünde “karlı bir kış günü doğdun” deriz diyorduk. A O da ne? Sancılarım 10 dakikada bir, 6 dakikada bir, 5 dakikada bir diyerek sıklaşmaya başlamıştı. Sancılarım düzenli düzenli artıyordu. İnanamadım. Doğum sancısı gibiydiler yani. O anda, bir akıntım olduğunu fark edip tekrar tuvalete koştum. Nişan ve suyum aynı anda geldi. Eşimin şimdi anlatmasına göre çok heyecanlanmışım. Devamlı olarak “Nevzat doğum başlamış olabilir. Bunlar doğum belirtisi. Nasıl olur” gibi şeyler söylüyormuşum telaşla. Halbuki o sırada kendisi ne kadar sakindi. Ve ben ona sinir olmuştum. Duşumu aldım. Doktoruma, anneme ve yakın arkadaşlara haber verilerek, doğum çantası kapıldı, hastane yoluna düşüldü. Ve İstanbul’da o sırada 2010 yılının ilk güzel karı lapa lapa yağıyordu. Artık taksinin içinde sancılarım dayanılmaz olmuştu ve bağırmaya başlamıştım.

Hastaneye de haber verdiğimiz için bizi hemen hazırlanan odamıza aldılar. Annem, annemin arkadaşı Gülten ve Nurhan teyzeler, iş yerinden arkadaşım Ayşegül hanım, en yakın arkadaşım Pelin ve eşi Korhan sırasıyla hastaneye geldiler. Bir sürü insanla telefonda konuşmuşum ama hayal meyal hatırlıyorum çoğunu. Sancılarım felaketti. Bağırtılarım hastaneyi inletiyordu. Ve ben artık bu sancılara dayanamayacağımı anladımış normal doğum hayalimden vazgeçmiştim. Doktorum normal doğum yanlısı olduğu için beni bekletiyordu ve ben kendisine yalvarıyordum beni sezeryane alması için. Ve sonunda oda benim normal doğumu başaramayacağımı anladığı için sezeryane aldı. Saat 10:15 civarlarıydı.

Ameliyata giderken sancıdan başka hiçbirşey düşünemiyordum. Bir an önce bu sancıdan kurtulmam gerekiyordu yoksa ölecektim. Ama eşimle ameliyat odasının kapısında ayrılırken kendisine öyle bir bakmışımki, o bakışımı hatırladıkça hala gözleri doluyor kendisinin. “Beni yalnız bırakma” der gibiydin diyor. Benden sonra o ve annem birer posta ağlamışlar zaten J

Doğumum 22;41’de sorunsuz olarak gerçekleşti. Odaya getirilişim, oğlumu ilk görüşüm, beni ilk emmeye çalışması. Hepsi sanki masal gibiydi. İnsan bu anları hiçbir zaman unutamıyor sanırım. Etrafımızda bizi seven insanlar. Bence her anne baba bebeğini görür görmez aşık oluyor. Bu kadar yoğun bir sevgi olamaz. Tabi o zaman bu sevginin hergün katlanarak büyüyeceğini bilmiyordum.

Küçük prensim 2,5 kg 47 cm. olarak 35+3 haftada doğumuna daha 4 hafta varken aramıza katıldı. İyikide katıldı. Erken geldi ama her şeye; hayata, ailesine, havaya her şeye çok güzel uyum sağladı. Hiç zorlanmadı. Koca kışı birkez bile hasta olmadan geçirdi. Kendi aydaşlarını kiloda ve boyda yakaladı. Umarım bize hep böyle güzel süprizler yapar yaşamımız boyunca. İsmini Doruk koyduk. Hep doruklarda yaşasın, doruklarda sevgiler tatsın, doruklar kadar şanslı olsun.