31 Aralık 2010 Cuma

YENİ YIL

2010 benim için harika bir yıldı. Tamamlandığım yıldı. Zorlu bir yıldı. Büyüdüğüm yıldı. İstediğim kiloya ulaştığım yıldı. Büyük bir eve taşındığım yıldı. En az kitap okuyup, En çok öğrendiğim yıldı. En az uyuyup, En çok ağladığım yıldı. En az çalışıp, en çok kazandığım yıldı.

2011’de hepimize sağlık, birlik ve beraberlik, huzur, mutluluk diliyorum.
Bir de hep iyi insanlarla karşılaşalım. 


Sevgiler,
Doruk'un annesi

24 Aralık 2010 Cuma

Anneden ilk uzun süreli ayrı kalış

Doruk'la ilk uzun ayrılığımız dün vukuu buldu.

Babamız akşamları evde olmadığı için şirketimizin yılbaşı eğlencesine önce katılmayı düşünemiyordum. Ama son  dakika babamız evde olacağını söyleyince dün bütün gün eğlenceye katılıp katılmamak arasında gittim geldim.

Bi diyorum "katılmayayım. napıcam orda. Doruk evde beni bekler. oğlumu özlerim." Bi diyorum "yok ya katılayım. Biraz eğlenmeye ihtiyacım var 1 senedir gece Doruk'suz dışarı çıkmadım. Hem artık bir yerden başlamak gerek. Bu iyi bir fırsat olabilir." bu düşüncelerle tüm gün boğuştuktan sonra son dakikada gitmeye karar verdim.

İyikide gitmişim diyorum şimdi. Çok çok güzel vakit geçirdim. 2 kadeh şarap içtim. Bol bol dans ettim. Çok güzel bir organizasyondu çok güldüm eğlendim. Doruk hep aklımdaydı. Cep telefonumu devamlı kontrol ediyordum acaba Nevzat'tan bir mesaj gelecek mi? diye. Ama yinede partiye iyiki gitmişim. Zaten 2,5 saat sonra pestilim çıkmış ve uykum gelmişti. Partiden ayrıldım taksiye bindim. 1 mesaj! "Doruk ağlıyor gel."

Eve gittim kuzum beni bekliyor. Kapıya bakıp durmuş. Biraz koklaştık ve hemen uyuduk....

İlk uzun ayrılık süresi: Sabah 8 evden ayrılış, gece 22:00 eve giriş. Tam tamına 14 saat!!!!..... Haftasonu sarmaş dolaş arayı kapatacağız artık....

Tabi bu arada bu güzel gecede eğlenmem için destek olan babamızada teşekkür ederim. O olmasaydı olmazdı.....

Küçük Prens 11 aylık


Evet bugün artık evimizin küçük prensi, neşesi tam tamına dolu dolu 11 aylık kocaman bir bebek. Hergün ona olan sevgimiz, hayranlığımız artıyor. Yaptığı herşeyi sanki birtek bizim oğlumuz yapıyormuş gibi benimsiyoruz ve seviyoruz.

Boy: 77 cm.
Kilo: 10 kg.

Yemek yeme olayımızda çok az bir gelişme var. Farkettimki bir cimdik tuz kattığımda yemekleri çok daha fazla ve severek yiyiyor. E zaten 11 ay olmuş bir bebeğede bir cimdik tuz atılsa bişeycik olmaz yahu (olmaz dimi? olmaz olmaz) En çok kerevizi seviyor. Bulgur pilavını yeni keşfetti ve bayıldı. E ikiside faydalı çok şükür. Meyva konusunda pek tercihi yok. Vermesek aramıyor. Verincede zar zor yiyiyor.

Aksamları bizim yemek vakitlerimiz onun serbest zamanları. (e yemekten sonra doğru banyoya gidiliyor nede olsa) Yemeklerini, meyvasını önüne koyuyorum. Ellerini kullanmayı öğrensin, yemek yemekten zevk alsın diye. Koyduğum hiçbirşey tam olarak midesine gitmiyor. belki yarısı bile gitmiyor hatta. Ama o çok büyük zevk alıyor. Mutlu oluyor. Ağzına ne koyarsada kar diyoruz. Ama o mandalina ve muzları mıncıklaması varya beni bitiriyor. Üzerinde bu lekelerin olmadığı kıyafet bulmakta zorlanıyorum artık. Bebeklik kıyafetlerini bizden küçük bebeklere verebiliyorduk eskiden ama artık kıyafetlerin 2. bir bebek için kullanımları mümkün değil malesef.

Uyku olayımız gayet güzel (bence) devam ediyor. Geceleri süt emmek için 2-3 saatte bir kalkıp 10 dk. emme seanslarımız bu ayda devam ediyordu son bir haftaya kadar! Son 1 haftadır gece sadece birkez kalkıyoruz ve bütün gece kendi yatağında deliksiz uyuyoruz. Uykusu gelince de bücür oğlum kendiliğinden yanımıza geliyor. ben varsam hemen emmek istiyor. Babası varsa başını omzuna dayayıp direk uyuyor. Ve bende bu görüntünün sallanarak uyuyan bir bebek uyumayı ögrenemez diyenlere güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum. Çünkü Doruk ayakta sallanmayı resmen kendi bıraktı. Biz sallamak istedik o sallanmak istemedi. Kendi verdi kararını.  Zaten ben Doruk doğduğu günden beri onu hiçbir şeyde zorlamadım. Zorlamakta istemiyorum. Bana ne sunarsa başım üstüne dedim kabul ettim. Ama o hep doğrusunu kendi buldu sanırım. Hem kendini hem beni mutlu etti. Zor zamanlarımız oldu. Olmazmı. Empati yoluyla bunlarıda aştım. Yorgunluklarımız uykusuzluklarımız hiç şikayet etmedim. Doruk böyleyse kabulüm. Vardır bir nedeni dedim. Sanırım doğru yoldayım. :)

Bir oyun grubumuz var. Şu anda 9 bebek. Hepsi birbirinden şeker. Toplandığımızda Doruk'un ne kadar sosyal, kendine güvenli bir bebek olduğunu böyle kalabalıklarda çok güzel farkediyorum. Kimseye kötü davranmadan, ağlamadan, sızlanmadan oyununu oynuyor. Henüz paylaşmayı yada bencilliği bilmiyor ama etrafında kendisi gibi bebekleri görmekten büyük keyif alıyor. Son buluşmamızın resimleri burada http://picasaweb.google.com/115402339516568328947/IstanbulBulusmas?locked=true#

Yürüme olayımız başlamadı. Ama son bir haftadır tutunduğu yerde zaman zaman elini bırakarak ayakta duruyor bence farkında olmadan. Yürüteçle çok güzel basarak yürüyor. İlk başlarda ki parmak uçlarına basma olayı bitti. Nevzat yaşına kadar yürütmek istiyor ama ben 14. ayında yürüyeceğini düşünüyorum. Bakalım heyecanla bekliyoruz.

Bu ay artık yaramazlıkları arttı. Herşeyi merak ediyor. Karıştırmak istiyor hala. Annesi ve babası evdeyse ikisinide devamlı kontrol ediyor. Bir mutfağa geliyor anneyi yokluyor. Bir banyoya gidiyor babayı yokluyor. Bir dakika yerinde durmuyor. "hayır" lafını sevmiyor ama çok iyi anlıyor. Şansını zorlasada bir süre sonra hayır olan şeye bulaşmamaya başlıyor.
 

Üst giydirmek, altını değiştirmek şu anda evde hem babası hem benim için bir kabus. Malesef rüşvet vermeden bunları yapamıyoruz. Bir üst giydirme operasyonu sonunda 1 km. yol koşmuş kadar yoruluyorum. Siz düşünün yani...

Banyo yine en sevdiğimiz aktivitemiz. Suyun sesini duyması yetiyor. Tam bir su kuşu bizim oğlan. Sanırım bıraksam saatlerce suyun içinde durabilir. Hatta bazen ellerini ve ördeğini suyun altına getirip dakikalarca elini seyrediyor. Yazın deniz kenarında buruş buruş olana kadar nasıl oyunlar oynayacağız hayal ediyoruz bizde babasıyla. Eğlenceli olacak. :)

 

 Diğer aktivitelerimiz; bütün çekmeceleri karıştırmak. Mümkünse çekmecelerin içine girip oturmak, Çamaşır makinasını çalışırken izlemek, elektrik süpürgesi çalışırken kaçmasın diye tutmak. Masaların sandalyelerin altında oturup şarkı söylemek (bu yüzden ona bir çadır aldık. yanlız kalmak istediğinde evine gidiyor :)) yemekleri kuytu yerlere sokuşturmak. Su bidonuyla itişip kakışmak.
   

Bu ay bir ilkimizde diş fırçamız. Dişçimiz bebekler için işlem yapılmasada dişçiye gelip gitmeye 2 yaşında başlamaları taraftarı. Alıştırma ve sevmeye başlamaları içinmiş. Dişçimiz onun için bir bebek diş fırçası verdi ve her aksam yatmadan önce banyoda hep birlikte diş fırçalama seansı yapmamızı istedi. Onun şimdilik macunu yok. ama fırça kısmını dişlerine sürtmeyi çok seviyor. AAA bide bu ay artık ellerimizi banyoda yıkıyoruz. Çamaşır sepetimize basarak lavaboda ellerini yıkamayı öğrettik kendisine.

Nazar değmesin hala Doruk ciddi bir sağlık problemi yaşamadı. Yanlız bu ay bir ishalimiz oldu. Nedenini bilmiyordum ama ilaç kullanmak istemediğim için biraz inat ettim doktora gitmeme konusunda. Bol haşlanmış patates ve ıhlamur içirerek geçirdiğimizi düşünüyorum. Bir virüs dolaşıyormuş etrafta bütün çocuklar hasta. Doruk'un çok olmasada zaman zaman ateşi yükseldi onuda klasik yöntemlerle indirerek şu anda olayı bertaraf ettik sanırım. 8. dişimiz geldi bu arada tam bugün. belkide ishalinin sebebi buydu. ama antibiyotik kullanmadan bu ayıda gecirdiğimiz için çok mutluyum ben.

En soğuk günlerde bile sıkıca üstünü giydirip mutlaka sokağa çıkmaya çalışıyoruz. Ben bebeklerin evde sarıp sarmanalarak yada evde kapalı ortamlarda kalarak daha çok hasta olmaya açık olduklarını düşünüyorum. Harvey Karp da "mahallenin en mutlu yumurcağı"nda yazdığı yazıda bu düşüncemi doğruluyor. E artık kim tutar bizi.

Alıntı: "Tüm günü dört duvar arasında geçirmek insanoğlu için çok yeni bir deneyim. İnsanlar on bin yıl önce dört düz duvardan oluşan binalarda yaşamıyordu. Zaten rüzgar geçirmeyen, düzgün kapı ve pencereleri olan evlerde de ancak birkaç yüz yıl önce yaşamaya başladık. Yani insanlık tarihinin yüzde 99,9luk bölümünde çocuklar hep dışarıda yaşadı. Dolayısıyla uzun saatler evde kaldıklarında oradan oraya koşturmaları ve yaramazlık yapmaları çok da şaşırtıcı olmamalı." Harvey Karp syf.75
























22 Aralık 2010 Çarşamba

Emzirme Reformu Sobesi

Blogcu anne "emzirme reformu"nu destekleyenler için bir sobe hazırlamış. Bizde hala emen ve emziren olarak bu soruları yanıtlamayı bir borç biliriz....

(1)  Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

%30 civarı olduğunu düşünüyorum. Doruk doğduğundan beri okuduğum tanıştığım annelere göre tahminim budur.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

Doruk'um 11 aylık. Biz hala yoğun bir şekilde anne sütü içiyoruz. Gündüzleri sağarak, geceleri birfiil.....

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

Senelik izinlerim, süt iznimin toplu kullanılması ve doğum iznimin Doruk'un doğduğu gün başlamasıyla tam 7,5 ay.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Seçimi bana bıraktılar. Ben toplu olarak kullanmayı tercih ettim. iyikide öyle yapmışım. Çünkü günde gidilen bir saat yada haftada bir günün süte bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Bu şekilde kullanan birçok annenin sütü 1 sene dolmadan kesiliyor. Yoğun bir şekilde 7,5 ay emzirdiğim için sütüm hala oğluma yetecek kadar var diye düşünüyorum.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Ben şanslı annelerdenim. Böyle birşeyle karşılaşmadım. Aksine herzaman desteklendim. Hala hergün 1-2 saati süt sağmaya harcamama rağmen kimseden bir tepki almadım.


(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Hiçbir zaman sıkıntı yaşamadım. Bu konuda gayet rahat davrandım Buna çevrenin rolü önemli diyorum. Bulunduğum ortamlarda hiçbir zaman bunu yadırgayacak, yargılayacak insanlar olmadı sanırım.


(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Evet desteğe ihtiyacım oldu. Ama hamilelik dönemimde buna çok iyi hazırlanmışım sanırım. Etrafa karşı kulaklarımı çok güzel tıkadım ve beni ve sütümü etkilemesine izin vermedim. Kafamdaki soru işaretlerinide deneme yanılma ve bol bol okuyarak atlattım. Aynı şekilde psikolojik desteği en çok eşimden gördüm ve kendi kendime araştırarak telkin ederek aştığımı düşünüyorum. Süt vermek istemek tüm engelleri aşıyor sanıyorum.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Kesinlikle gördüm. Ama 7.sorunun cevabındaki gibi aştım hepsini.

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Evet biliyorum. Gerekli çünkü ülkemiz bu konuda gerçekten çok gerilerde. Bir iş yerinde anne olmak, bunu istemek, anneliği yaşamak sorun olmamalı. Her anne bebeğiyle doya doya vakit geçirmeli. İlk 1 sene bebeklerimiz için o kadar önemliki.... bebekler için güven duygusu, sevgiyi hissetmek... anne içinde bebeğinin ilklerini yaşamak açısından... sağlıklı gelecekler için... çok çok önemli. Bu reform sayesinde umarım gelecek nesillerde anneler bebekleriyle iş güvencesiyle, sağlıkla, stressiz mutlu zamanlar geçirirler.... 

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Tabiki..............

13 Aralık 2010 Pazartesi

İlk kavgamız!!!

Bunu hiç unutamayacağım sanırım. Doruk'la ilk kavgamızı yaptık. Kendimi gülmemek ve onu öpücüklere boğmamak için çok zor tuttum ama disiplinin ve sınırların bilinmesi için bebeklerimize kimi zaman kızgın yüzümüzü göstermemiz gerekiyor.

Olay şu şekilde gelişti; ben kahvaltı masasını toplamaya çalışıyorum. Doruk yürütecinde evin içinde dolanıp duruyor. Bir ara masayı farkediyor ve hemen başına gelip örtüyü çekiştirmeye başlıyor. Ben o atağa geçtikçe "hayır Dorukcum örtü çekilmez" Hayır Doruk bırak örtüyü" "Hayır oğlum çekme düşer" "Hayır....." şeklinde onu engellemeye çalışıyorum. Ama o inatla önce bırakıyor, bana bakıyor sonra yapacağı eyleme devam ediyor. Bende artık en son "HAYIR DORUK BIRAK DİYORUM. ÇABUK ÇEKİL ORDAN" diye bağırdım yüzümü olabilecek en sert şekline sokarak. Bana baktı ve yürüteciyle birlikte son sürat bağırarak ve söylenerek koşa koşa koridordan odasının yolunu tuttu.....

Doruk'um sen ne tatlı bir bebeksin..... seni cok seviyorum oğlum.... bu verdiğin tepkine bile aşığım. daha birçok kavgalarımız olacak biliyorum ama yinede inşallah en kötü kavgamız bugünkü gibi olsun diyorum. Akıllı, duygulu oğlum benim.....

12 Aralık 2010 Pazar

Kış geldi!



Oğlum aramıza 2010 yılının ilk karıyla birlikte gelmişti. Ben doğuma giderken taksinin içinde sancılar çekerken dışarıda lapa lapa senenin ilk karı yağıyordu. İhtimaller bu senede kışın çetin geçeceği doğrultusunda. Açıkcası ben özledim kar beyazlığını.... şöyle lapa lapa harika bir kar yağsın oğlumuzla onun ilk kardan adamını yapalım, karlarda yuvarlanalım istiyorum.

Bugün karla karışık yağmur yağdı. Bizde önceden söz verdiğimiz gibi ailemizin yeni üyesi Kaan'ımızı Nişantaşı'na annesinin doktor kontrolü sırasında görmeye gittik. Doruk ve Kaan henüz birbirlerinin farkında ve umrunda değiller :) ama anneleri onlar için ne planlar yapıyor bir bilseler...


Kaan ve Doruk'u hayata geldiklerinde ilk gören kişi doktorumuz Yılmaz beyle birlikte.

Kaan'ı ve Pelin teyzemizi orda görüp, Doruk'u da ilgi manyaklığıyla şımarttıktan sonra Hem bu gri havada eve kapanmamak için, hem temiz hava, hem tatil, hemde oğlum kaç gündür evde pek sıkıldığı için Nişantaşı'nda bir kahve içelim dedik. Ve Doruk'um ilk kekini yedi. Daha önce denemelerimde kekten hiç hoşlanmamasına rağmen Limonlu ve haşhaşlı keki çok sevdi. Tabi o yiyince ben yine kendim tıka basa doymuş kadar oldum.


Sonra evimize geri geldik. Keyfimiz yerinde, bu haftaya göre bugün yemek yememizde gayet iyiiiiiii.!!!! insan güzel bir haftasonu için başka ne isterki.....

29 Kasım 2010 Pazartesi

Küçük Prens 10 aylık

Doruk artık 10 aylık. Hem koskoca up uzun bir 10 ay hemde nasıl geçtiğini anlamadığımz bir 10 ay geride kaldı.

Boy: 76
Kilo: 9.750 kg.

Müzik aletleriyle oynamak ve babasıyla tv ye bakmayı çok seviyor





 


Bu ay içinde, hızlı birşekilde yerde yuvarlanma aktivetimizden emekleme, sıralama ve taytay durmaya terfi ettik. Her ne kadar doktorumuzda bende yürüteç fikrine hoş bakmıyorsakda Doruk’un haraket etmek istemesi ve bir yerden sonra artık benim buna eşlik edemiyor olmam yürüteçi kullanmak zorunda bıraktı bizi. Bir arkadaşımın eski yürütecini kısa bir süre kullanmak üzere aldık. Doruk önce pek sevmedi. Sanırım “bu ne şimdi. Niye beni buraya koydular” gibi bir düşünceye kapılıp orada ne yapacağını anlamadı. Anladığında ise şu anda evde atom karınca gibi bir yerden bir yere koşarak çığlıklarla tam anlamıyla uçuyor diyebilirim. Hatta bazen ezilmekten korktuğum bile oluyor. O kadar hızlı yani…… Yoluna çıkan halılarıda kaldırdık değmeyin keyfine… koşarken ayakları birbirine karışıyor arada….

Ek gıdalarla aramız hala iyi değil. Zaten alerjimiz devam ettiği için kahvaltıyı bilmiyor. Sebze çorbaları sevmiyor. Meyva pürelerini sevmiyor. En sevdiği şey (bu beklide harika bir şey çünkü çocuklar pek sevmez) kereviz. Bize yaptığım kerevizi bir yiyişi var şaşarsınız. Bu arada, 7 tane dişimiz var. Ama diş sıkıntımız baya baya başladı. Ağzı bir şelale gibi akıyor ve dişleri kaşıyor deli gibi. Saçını ve kulağını çekmeside var tabi. İlk dişlerde bunları yaşamadık ama bu arkalar bizi biraz süründürecek sanırım.

Bu ay artık bir oyun grubu kurduk. 15 günde bir buluşup bu bücürleri sosyalleştireceğiz. Arkadaşlığı, paylaşmayı, oyun oynamayı öğreteceğiz. Şimdilik kulağa hoş geliyor. Bakalım neler yaşıyacağız meraktayım ben….
Oyun günümüzden. Revna ve İpekle birlikte.....


Bu ay artık konuşmalarda başladı. Birçok anlamadığımız şeyler söylüyor. Ama anladıklarımız; gel – ver – hadi – anne - baba – dede – meme…. Bide biz şarkı söylerken oda söylemeye başlıyor işte bu harika bisey. Resmen çekirdek aile olarak koltuğa oturup şarkılar söylüyoruz. Doruk biraz detone yapıyor parçaları ama idare ediyoruz şimdilik annesi ve babası olarak… harika bir koromuz var…..

Uyuma düzenimiz genelde iyi olsada, dişten dolayı arada gece kalkışları sıklaşıyor. Meme emmeye son sürat devam ediyor. Bu arada son 1 aydır bizim yatış saatimizde uyanıyor ve bizimle birlikte yatıyor. Ben BAYILIYORUM oğlumla uyumaya. Nevzat bu konuda şikayetci ama bir süre daha 3 kişi yatakta olacağız. O kadar güzel görüntüler oluşuyorki keşke o anları birisi fotograflayabilse…

Bizimle oyun oynamayı çok seviyor. Babası ve ben hep birlikte oyun oynarken enerjisinin son seviyesine geliyor sanırım. En sevdiğimiz oyun kovalamaca.... benim yada Nevzatın kucağındayken kaçıyor ve arkada birisi onu yakalamaya çalışıyor... yorucu ama oynarken evin içi kahkalarla doluyor. Ve her aksam ben eve gelince bu oyunu oynamak icin hemen birimizin kucağına cıkıp başlıyor tepinmeye :)

İşte 10. ayımızda böyle bitti ve biz bu ay artık doğumgünü için bir şeyler planlamaya başladık… buda benim zevkim. Onun için bir şeyler yapmak çok hoşuma gidiyor. Bakalım önümde 2 ay var güzel bir 1 yaş kutlaması organize etmek için…..

22 Kasım 2010 Pazartesi

İlk Kurban Bayramı - Tatili (15.11 / 19.11)

Kurban bayramı tatilimiz aslında Eylül ayında uçak biletlerimizi aldığımızda başlamıştı. İşlerimizi, programımızı herşeyimizi bu tatile göre ayarlamaya Eylül ayında çoktaaaan başlamıştık. Cuma günü (12 kasım) işten öğlen çıktım ve eve gittim. Pazar günü yola çıkacağımız için evde hiçbir iş kalmasın istiyordum. Cuma ve Ctesi bavul hazırlamak, evi derleyip toplamakla geçti. Pazar sabahı saat 06;55 deki uçağımız için 4.30 da yataktan kalktık 5.00 da evden çıktık tabiki tahmin edeceğiniz gibi havaalanına vardığımızda uçağımızın kalkış anonsları verilmiş olarak panik vaziyette havaalanına vardık. Neyse fazla detaya girmek istemiyorum çünkü uçağa oturana kadar geçirdiğimiz sıkıntı ve paniği tekrar yaşamak istemiyorum. Ama sonuç olarak kaçırmadan uçağa oturmayı başardık.

Doruk ilk uçak yolculuğunu yaptı. Hem gidişimiz hem dönüşümüzde hiçbir sorun çıkmadı. 1 saat boyunca kucağımızda bir sağa bir sola saldırma atakları yapsada gayet güzel ve eğlenceli yolculuklardı. Halbuki kafamda hep ya korkarsa (ki ben daha Doruk'un birşeyden korktuğunu görmedim.) ya ağlarsa diye kurup duruyordum. Hiçbiri olmadı. Öyleki iniş ve kalkışlarda emmek bile istemedi.

Denizli'de günlerimiz tabiki çok dolu geçti. En başta babaannemizle çok vakit geçirmek için elimizden geleni yaptık. Doruk'un uykusuzluğa dayanabildiği kadarıyla hep onun yanında olmaya çalıştık. Doruk babaannesini daha önce 4 aylıkken görmüştü ama o zaman daha miniminnacık bir bebekti. Şimdi ise bir çocuk bebek ve ilk gördüğünde babaannesini yabancıladı ve garipsedi. Kimseyi garipsemeyen ve yabancılamayan bir çocuk olduğu için bunun yaşlı insanları görmeye alışık olmadığıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Ama onada alışacak. Son 2 günümüzdede Babaannesine oldukça alışmıştı zaten. başından örtüsünü çekiştirecek kadar arayı ısıtmıştı kuzu.
Doruk: Babaannemin başındaki ne yaw!


Doruk: Bu meyvalar çok şahane... özellikle mıncıklaması
 

Doruk: Annecim bunlar sana ilk çiçeklerim (kekik otu çiçeği :))




Doruk: Yaw bu yuvarlak şeylerden bizim evde niye yokki!

Yeni yatış pozisyonumuz
  
Bu bayram oğlum ilk harçlığını amcasından aldı. Sonra bir sürü harçlıklarda aldı. Onlarla kendisine birkaç kitap almayı planlıyorum hatıra kalması açısından. Babasıyla bol bol evin bahçesinde gezdi tavuklar, köpekler, horozlar ve tabi zavallı koyunları gördü inceledi. Annesine çiçek topladı. Kesilmiş et görmemesi için elimden geleni yaptım. Ama gittigimiz heryerde herkes hapur hupur et yiyordu ortalıkta bir kan ve et kokusu vardı. Ben ağzıma koymadım tabiki ama Nevzat sağolsun fırsat bu fırsat durmadan et yedi. Doruk ta gözüyle bunlara şahit oldu bu seferlik ancak.

Bunlar dışında oğlum artık gerçekten çocuk bebek. ne tam bebek ne tam çocuk diyebiliriz. Tam bir akıl küpü ve yaramazlık icatcısı. oyuncakları dışında herşeyle oynamak, dokunmak, yalamak ve ısırmak istiyor. buda bizi zaman zaman zorluyor çünkü "hayır Doruk" demekten artık dilimizde tüy bitmek üzere.

Denizli'deki diğer ilklerimizden biride yer yatağı. Nevzat ben ve Doruk koooocaman bir yer yatağında birlikte yattık. Nevzat zaten bayılıyor yer yatağına çok mutluydu. Doruk'ta bütün gece yatağın tüm köşelerini doya doya kullandığı için çok mutluydu. Şu anda küçükcük yatağına alışmakta zorlanıyor canım benim. Gün içinde bazen odasında yerde yatırmak zorunda bile kalıyoruz yani o kadar.

Doruk bizim prensimiz ama Denizli'ye gidince tam gerçek bir prens oluyor gerçekten. Herkes etrafında, halası, amcası, kuzenleri, babaannesi herkes pervane oluyor etrafında. Herkes seviyor bizimkide havaya girip nasıl gülücükler, nasıl şımarıklıklar görmeye değer.

Kurban tatilimiz güzel geçti. Doruk için çok çok güzeldi. Dönüşümüzde sanki daha bir büyümüş, akıllanmış ve yaramazlaşmıştı. Kalabalık ve hat safhada sevgi bu bayram Doruk'u normalden biraz fazla büyüttü sanırım.

İnşallan tüm bayramlarımız bu tatiller gibi neşeli, sevgi dolu, kocaman bir aile olarak geçer..... Çocuklar için ne kadar önemli böyle günlerde aileleriyle birlikte olmak. Bizde karar verdik bayramlarda önce ailelerimizle zaman geçireceğiz ondan sonra istersek tatil programları yapacağız. Eskisi gibi bayram=tatil değil artık bizim için.

4 Kasım 2010 Perşembe

Kocaman alkış anneye!!!

Küveti doldurduk. Oyuncaklarımızı attık içine oynaya oynaya akşam banyomuzu yaptık. Tulumunu giydirdim, emzirdim, yatağına yatırdım. Yanına oturup başladım kitabını okumaya. Dinledi dinledi sonra birden kalktı oturdu ve alkış yapmaya başladı. Şok oldum sustum. Durdu. Birbirimize gülümsedik. Ben devam ettim okumaya tesadüf herhal diye düşünerek. veeeee tekrar alkış yaptı. :) Oğlum ilk alkışını yaptı hemde ben kitap okuduğum için beni ödüllendirmek maksadıyla. Sonra 15 dk. öp öp öp insan nasıl tutarki kendini.....

27 Ekim 2010 Çarşamba

Küçük Prens 9 aylık

Ailemizin küçük prensi Doruk'umuz artık 9 aylık. Babası ve benim için sanki bebeklikten çıktı ve çocuk oldu. Ama tabi hala onu "bebeğim" diye seviyoruz o ayrı. Sanırım koca adam da olsa o bizim için bebek olarak kalacak.

Artık evde varlığı tamamen hissediliyor. Çünkü artık etrafta onunda çok önemli eşyaları (oyuncakları hep yerlerde), köşeleri, tv seyretmek için saati, bizim bornozlarımızın yanında asılı kısa boylu mavi bir bornozu, buzdolabında yemekleri, alışverişlerde özel listesi var..... artık bir birey benim küçük prensim.

Artık arkadaşları olmasını istiyor ve o arkadaşlarıyla zaman geçirmek istiyor. Evde fazla kaldığında sıkılıyor, dışarıda insanlarla sosyalleşmek istiyor. Bir cafeye gidip oturmak ve etraftaki insanları, garsonları tavandaki lambaları seyretmek en büyük zevki.

Doruk'la ilk kez bu ay içinde uykusuz uzun bir gece geçirdik. Şimdiye kadar rutin emme seansları dışında kalkmayan oğlum bir gecemizi ağlama krizi ve uyumayarak ateşler içinde geçirdi. Babasıda bende daha önce böyle birşeyle karşılaşmadığımız için panik olduk. (bebekleri her gece böyle olan anne babalara sabır ve güç diliyorum cidden çok zormuş.)

Neyse 9. ay kontrolümüzü bu gecenin ertesi hemen gerçekleştirdik. Doktorumuz 3 olasılık üzerinde durdu. 1. arka dişler geliyor. 2. idrar yollarında olası bir iltihap, 3 yediğim birşeyin ona dokunmuş olacağı ki, değişik olarak yediğim şey turptur. Doktora gittigimiz günün akşamı hiçbir ilaç kullanmadan oğlum eski haline döndü. İdrar kültürümüz temiz çıktı. O geceyide böyle atlatmış olduk.

Bu arada;
Boy; 74
Kilo: 9,250 gr. ve herşeyiyle normal biraz uzun, çok uslu bir bebek oğlum.

Bu ay artık istediği heryere yuvarlanarak gidiyor. Daha geçen ay koyduğumuz yerde oyuncaklarıyla oynayan Doruk'tan eser yok. Tutabilene aşk olsun. Yerde yuvarlanan bir top sanki istediği her yere ulaşıyor durumundayız. İlkkez bu ay "baybay" yaptı babasına. Peluş oyuncakları seviyor ve onlarla sohbet ediyor, birşeyler anlatıyor, sarılıyor öpüyor onları. Akşamları Yumurcak TV deki balonlu programı seviyor. Müziğine bayılıyor. "Tutup balonumun ipindeeeen onunla gezerim ben" :)

İlk hastalığımızı geçirdik.Nezle olduk. Oğluma gereksiz bulup almamak için direndiğim buhar makinasını aldık. Faydasınıda gördük. Mutlaka tavsiye ediyorum artık çocuklu ailelere. Kışın odasında bunu kullanmak rahatlatıyor çocukları. Ayrıca Doruk artık müzik dinlemeyi çok seviyor. Sevdiği müzikleri nerde olursa olsun hemen algılıyor. Daha önceleri bizimle birlikte müzik dinliyorken artık odasında bir müzik sistemi var. Burçin Büke'nin klasik müzik cdleri bebekler için mükemmel. Tavsiye ediyorum. Doruk paşanın artık birde cd arşivi olacak......

Paşa oğlum benim. Evimizin neşesi, gülen yüzü. Canım oğlum.
















22 Ekim 2010 Cuma

Hoşgeldin Nezle!

Evet sonunda dolu dolu tam 9 aylıkken Doruk'ta ilk hastalığını yaşıyor..... Dünden beri salya sümük vaziyette evin içinde mızırdanıp duruyor. Allahtan ateşi yok. Doktorumuz ateşi olmadığı sürece ilaç kullanmayalım bol ıhlamur ve tavuksuyu çorba verelim dedi. Tabiki burnu açılsın diye buharlar, otribebeler ve okyanus suları zaten var....

Havayı güzel bulunca babasıyla parkta biraz fazla açılıp saçılmışlar, hatta daha ileri gidip çimenlere yayılmışlar.... E nezlede tabi geliyorum dememiş....

Nezle Doruk

Dün gecemiz uykusuz geçti. Ama bir taraftanda artık yavaş yavaş bu mikropları vucuduna alıp başetmesini ogrenmeside iyi birşey sanırım....

Hafta sonu programımız belli oldu bu durumda..... Doruk paşayı iyileştirme operasyonu ctesi ve pazarımızı kitlemiştir.... Pazartesi karşımızda bomba gibi bir Doruk görmek istiyoruz....

10 Ekim 2010 Pazar

Diş Buğdayımız

Doruk paşa 8 ay 2 haftalıkken ve 4 tane üst 2 tane alt olmak üzere dişleri bize o küçük ağızdan bakarken artık diş buğdayı partimizi yapmaya karar verdik. İlk olarak 10.10,10 tarihine denk geliyor gibi oldu. Ama pazar günü bize uymadığı için bu günü isteyenlere bırakıp biz 09.10.10 tarihine karar verdik.
Herşeyi yanlız başıma hazırlayacağım ve Doruk'un da yorucu bir dönemi olduğu için çok fazla kişi çağırmadık. Annem ve onun arkadaşları aile dostlarımız, benim en yakın arkadaşım ve işyerinden ve dışardan 2-3 arkadaşımızı çağırdık. Ben bugüne özel aşağıdaki davetiyeyi hazırlayıp bazı kişilere elden verdim. Bazı kişilerede facebookta bir event yaparak yakınlarımızı haberdar ettim.

Menümüzde olanlar:

Diş pastası – Kısır – Peynirli börek – Peynirli poğaca – Limonlu kek – Kaşarlı simit – çay – içecekler ve tabiî ki buğday



Pastamız korsan dişti çünkü Doruk paşa o gün Korsan kılığına soktuk. Kendisine elimden geldiği kadarıyla dikerek ve bulup buluşturarak bir kostüm diktim. Partimizin konseptinide bu şekilde yaptık.
 

Diş buğdayımızın tarifi:
Buğdayları ben baharatçıdan özel olarak diş buğdayı için olanlardan aldım. Ama marketlerde paketli olanlarında bir farkı olmuyormuş. Bu buğday açık olduğu için bayada temizlemekte zorlandı açıkçası. 1 gece önceden 1 kg. buğdayı nohut gibi ıslattım. Parti gününün sabahı düdüklüde haşladım. Soğuduktan sonra içine 4 adet narın tanelelerini kattım. Ayrıca 2 avuçta nohut haşladım üzerine garnitür olarak.  Daha sonra servis esnasında buğdayın üzerine ceviz, nohut, horibo şekerciden aldığım içi cukulatalı taş şekerler, korakanlı fil dişi şekerler ve diş şeklinde yumuşak şekerleri koyduk. Herkes beğenerek yedi. Hatta 2-3 tabak yiyenler bile oldu.
Bu arada, kaselerden birinin içine kuçuk farklı bir şeker attım. Onu bulan misafirimize Doruk adına hatıra olacak küçük sevimli bir resim çerçevesi hediye ettik. Buda oğlumun Pelin teyzesine çıktı.

  
Ayrıca hatıra olarak gelen misafirlere diş şeklinde buzdolabı magneti hazırladım. Magnetin altına Doruk’un dişlerinin çıkış tarihleri yazılı ufak kağıtlar yapıştırdım. Bunuda internetten sipariş verdim. Arkalarına mıknatıs yapıştırarak buzdolabı magneti haline getirdim.



Misafirlerimiz geldi yedik içtik konuştuk. Genelde sohbetler hep Doruk ve bebekler hakkında oldu. Doruk bir sürü hediyeler kaptı. Paketleri bile onu neşelendirmeye yetti.
İşte birkaç hediyemiz;

 

 



Daha sonra misafirler varken yapmamız gereken meslek seçimi oyununu maalesef benim yorgunluğum ve unutkanlığım yüzünden ancak bu sabah kalkınca yapabildik.

 
Kitap, makas, kalem, mause ve fotograf makinası koyduk. Oğlum aynı anda hem kalemi hem mause u aldı. Benim yorumum bilişim sektörü hakkında bir kitap yazacağı oldu. Bakalım yaşayıp göreceğiz. Okumayı yazmayı çok sevsinde canı hangi mesleği isterse onu seçsin canım benim

Daha sonra kalan buğdaydan 1-2 avuçta kuşlara attık. Bereketli olsun diye.

Ve işte böyle hayatımda ilk defa bir diş buğdayı partisinde bulundum. Oda kendi oğlumunki oldu. Umarım Doruk ta büyüdüğünde bu resimlere baktığında annem ne güzel şeyler yapmış benim için der.... Onu çok seviyoruz. Sapasağlam, çok güzel dişleri olsun. Ömrüyle bir yaşasın dişleri. Herşeyiyle bereketli bir hayatı olsun.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Küçük Prens 5 aylık

Bu ay Doruk biraz yorucu olmaya başladı sanki. Daha az uyuyor ve gündüz uykularına geçişi zorlanıyor. Bir ara emmeyi bırakmak istedi ama benim ısrarlarımla tekrar eskiye döndük. Hilda hanım bunun zaman zaman bebeklere olduğunu söyledi. Doruk hala ne biberon ne emzik alıyor. Emziğini alıp uykuya dalan çocuklara özenmiyor değilim ama bazende almasın boşver bununda yararları vardır diyorum kendi kendime. Su içerken zorlanıyoruz. Kaşıkla yarısı dışarı yarısı içeri oynayarak günde birkez içirmeye çalışıyorum. Ama su içtikten sonra yediklerini çıkarıyor o yüzden su içirmeyide sadece çok sıcak günlere bıraktım bu ay.

Doktor randevumuz çok iyi geçti. Oğlum 7.900 gk. Ve 68 cm. olmuş. Normalde 6. ay içinde birçok bebek ek gıdaya başlamasına rağmen bizim doktorumuz bu ayda başlamayacağımızı tam 6 ayı doldurmayı bekleyeceğimizi söyledi. Bir taraftan sevindim tabiî ki. Bir sürü ek iş yapmaktan kurtuldum ama bir taraftanda sabırsızlıkla Doruk’un yeni şeyler tatmasını istiyor ve tepkilerini merak ediyorum. Yinede ben arada cam rendede 1 dilim elma ve 1 şeftali rendeleyip verdim. O suratı nasıl sevmez insan. Önce şaşkınlık, sonra iğrenme gibi bakmalar sonra ağzını şapırtatmalar. Ama yinede bu deneyimimiz tabiî ki çok çok kısa sürdü. Nede olsa doktorumuz istemiyor. Hem başlangıcı kesinlikle sebze çorbası ile yapmamız gerekiyor.

Paşamızın çok şükür gaz sorunu yok, yemek sorunumuz yok, uyku sorunumuz yok. Her şey yolunda. Umarım böyle gider.

Yaklaşık olarak hergün sokağa çıkıyoruz. 1-2 saat dolaşıyoruz. Her aksam aynı saatte banyomuzu yapıyoruz. Dişlerimizden haber yok henüz beklemediyiz.

Bu ay oğlum ilk babalar gününüde kutladı. Babasına kendi resmi olan bir tişört dizayn ettik ve hatıra olarak verdik.

Bu ay oğlum doğduğunda kendini ziyaret eden büyüklerine iade-i ziyaretler yaptı. İlk gittiğimiz evlerden şekerler, yumurtalar topladık. Haftada bir gün karşıya ananeye ve onun arkadaşları ciciannelerimize gidiyoruz. Paşa yorulsada kendisine çok iyi geldiğini düşünüyorum. Bide vapurla geçiyoruz karşıya…. Çok keyifli oluyor….

Farklı bir şeyden daha bahsetmeden geçemeyeceğim. Doktor kontrollerimizde gittiğimiz hastanenin emzirme odası var. Doktora gideceğimiz günler orada olmayı sevdiğim için sevinçle gittiğimi fark ettim. Benim gibi birçok anne aynı odada. Herkesin kucağında kendi kuzusu. Kimisi emziriyor, kimisi uyutuyor, kimi aşısını olmuş pışpışlıyor…. Kimisi gitmek için hazırlanıyor, kimisi doktor için sıra bekliyor. O odada olmayı seviyorum. İlk doktor ziyaretlerimizde diğer anneler benim Doruk’umu “ne kadar küçük bu bebek” diye severken. Şimdi ben yeni doğan bebişlere bakıp ne kadar küçük olduklarını düşünüyorum. Bizden büyük bebekleri görüp benim oğlum nezaman büyüyecek diye düşünürken şimdi yeni anne olanlara “zaman çabuk geçiyor. Sizinkide büyüyecek” derken buluyorum kendimi. Benim oğlumsa cingibi bakıp hastanedaşlarına gülücükler atıyor.

4 Haziran 2010 Cuma

Doruklarda ilk yolculuk

4. ayımızda bitti ve biz büyük problemler yaşamadan (yinede çok yorucu bir 4 aydı.) atlatmıştık. Ani bir kararla oğlumuzun artık ilk seyahatine çıkmasının zamanı geldiğine karar verdik Nevzat’la. Babaannemiz yaşlı ve hasta olduğu için en küçük torununu görmeye gelememişti. Denizli’de yaşıyordu ve her telefon konuşmamızda bize ne zaman geleceğimizi soruyordu. Ve sonunda artık Doruk paşa babaannesinin karşısına çıkmaya hazırdı.

Ani bir kararla olduğu için uygun uçak bileti bulamadık ve yinede azimle otobüsle gitmeye karar verdik Denizli’ye. 3 günlük bir kalış programı yaptık. Bunun en büyük nedeni benim yemek yeme problemim olması. Maalesef çok yemek seçiyordum ve her pişirilen yemeği beğenmiyordum. Süt emzirdiğim içinde sadece 3 gün bizim için uygundu.

Neyse otobüsler boştu ve kolayca iyi bir otobüste yer bulduk. Akşam 22:00 civarı yola çıktık ve sabah 08:00 gibi Denizli’deydik. Yol boyunca benim güzel oğlum mışıl mışıl uyudu. Otobüsün kliması açık olmasına rağmen bize çok iyi geldi. Aralarda dönüşümlü olarak babasıyla lavaboya gittik. Çıkıp yürüdük ama benim tontişim arada kafasını kaldırıp bakıyor sonra gene uyuyordu. Acıkıncada sadece emmek için kalkıyordu. Çok güzel bir gidiş yolculuğu geçirdik yani.

Denizli’deyse Doruk için her şey bambaşkaydı. Amcaları, yengeleri, kuzenleri, halası, babaannesi kucaklarından indirmedi. İlk gün dedesinin mezarını ziyaret ettik. 2. gün alışverişlere çıktık. Olumsuz olan şeylerde vardı benim bakış açımla. Mesela uyku vakitlerinde vakitlice uyuyamadı. Geceleri çok geç yatağına yatabildi. Uyumadan önce banyo yaptıramadım. Gündüz banyo yaptırmak istediler izin vermedim düzeni bozulmasın diye. Bulunduğumuz yerlerde çok fazla gürültü olduğu için uykuları kısa ve rahatsız oldu. Ama yinede benim canım oğlumun gıkı çıkmadı. Bu yönlerdende 3 gün kalmamız çok isabetli bir karar oldu.

Havalar çok sıcaktı. Denizlinin sıcağıda çöl sıcağı gibi oluyor ama iyiki gitmişiz. Eğer 1 hafta sonra gitsek yağmurlarda gitmek zorunda kalabilirdik ki, bu kadar keyifli geçmeyebilirdi yolculuğumuz.

Dönüş yolumuzda aynı şekilde benim küçük prensim bizi hiç üzmedi. Sadece sabahları gaz çıkarma operasyonu olduğu için otobüste gaz çıkardığında babası ve annesi olarak yakınımızda oturanlara açıklama yapmak zorunda kaldık. Herkesi güldürdük.

Birde bekarken yolculuklarım sırasında en çok beni sinir eden şey yakınımda çocuklu bir ailenin olması ve yol boyunca beni rahatsız edeceklerini düşünmem olurdu. İşte tarih tekerrürden ibaret derler. Biz otobüse binince benim attığım o bakışların aynısıyla bu sefer ben karşılaştım. “of bebekmi yandık bu yol bitmez artık” diyen bakışlar. Ama ben hep haklı çıkardım. Otobüste o çocuklar yolu bana zehir ederlerdi. Gece boyunca ağlarlar. Anneleri yüksek seslerle bebeklerini uyutmaya çalışırdı. Ama Allah bize yardım etti sanırım benim oğlum bize bunları yaşatmadı. Hatta o bakışları atanlar biz otobüsten inerken oğluşumu uslu bebek diyerek sevdiler bile.

Bu arada, dönüşte benim sütüm biraz azaldı ama ana oğul 2 gün içinde azimli bir çalışmayla sütleri geri getirdik. J

Böylece kazasız, belasız, hastalıksız ilk yolculuğumuzuda yaptıııık…. Hatta Babaanneye kurban bayramında tekrar gitme sözü bile verdik…….

23 Mayıs 2010 Pazar

Küçük Prensin 4 aylık


Paşa oğlumun 4. ayıda bitti. Zaman ne kadar çabuk akıp geçiyor. Bir taraftan oğlum büyüdükçe evimizin neşesi oluyor, bir taraftan da beni işe başlama stresi sarmaya başlıyor. Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz yaz bitecek bu anne şirketin yollarına düşecek oğlunu bırakıp……

Neyseki tontişe ben evde yokken babası bakacak… aklım evde kalmayacak inşallah. İlk zamanlar mutlaka çok özlicem ama yapacak bir şey yok….. şu anda bile yüzüne baktıkça nasıl özleyeceğimi düşünüp içim burkuluyor.

Oğluş bu ay çok hızlı büyüdü sanki. Boyu posu değişti. Artık beni bırakın babası bile kuçağında taşıyamaz oldu. Artık daha bir akıllı hareketler yapıyor. Yaptığı her hareketin farkında, gözleriyle her şeyi anlatıyor benim paşa oğlum.

Konak sorunumuz geçti. Boşuna dert etmişiz. Hergün yağlayarak ve yıkayarak zamanı geçince kurtulunuyor bu konak illetinden. Bir şey daha öğrendim bebek bakımı hakkında. Bazen hafif başlıyacak gibi oluyor hemen Sebamedle yağlıyoruz kafayı bir şey kalmıyor. Tekrar olursada hazırlıklıyım geçen seferki gibi şoka girip dert etmicem çünkü gerçektende anne sütünün yağlı olmasından dolayı oluyormuş. E anne sütü yağlı olmasıda iyi bir şey sonuçta…. Doktorumuzda Mustela’nın köpük şampuanını önerdi konak için onu kullanıyorum artık.

Uyku düzenimiz beni çok şaşırtıyor. Akşamları 7 den sonra oğlum artık beni yıkayın ve uyutun der gibi mızırdanıyor. Ama 8 e alışması için 8 den önce yıkamıyorum tabiî ki. Yıkandıktan sonra biraz emiyor ve direk uyuyor. İlk 6 saat rahat uyuyor. Sonra kalkıyor uyur vaziyette emiyor yatıyor 3 saat sonra kalkıyor…. Yine uyuyarak emiyor 2 saat sonra kalkıyor…… sabah 7de yanımıza geliyor. Babasıyla bana baka baka 1 saat daha güle oynaya uyuyor… Sonra kalkıyoruz. İnşallah bu şekilde devam eder. Diş çıkarırken bozulacak düzenimiz diye çok üzülüyorum.

Bu ay artık oyuncaklarını da tanımaya başladı. Oyuncaklarına bakıp gülüyor vakit geçiriyor. Henüz tutma refleksi gelişmedi ama. Puset oyuncakları dışarı çıktığımızda hayat kurtarıcımız. Yeşil tavşanımız ve kırmızı arımız en çok sevdikleri. Henüz ağzına kendi elinden başka bir şey götürmüyor. Biz yinede diş kaşıyıcısını aldık. Arada deniyoruz istiyormu diye…..

Gülmeyi ve konuşmayı çok seviyor. Devamlı bize bir şeyler anlatıyor bizde onun sohbetine eşimle eşlik etmeye çalışıyoruz. Gözlerinin içine bakarak konuşmamız, biz konuşurken onun bizim burnumuzu ve ağzımızı tutmaya çalışması ona büyük bir neşe veriyor.. bunu seyretmekte bizim için paha biçilmez tabiî ki.

Artık bu ay tulumlarından kurtulup normal pantolonlar, çoraplar, tişörtler giymeye başladı tontiş. Çokta yakışıklı oldu oğlum. Bakmaya doyamıyoruz. Onun sayesinde acayip sosyalleştik. Sokakta her gören sevmek istiyor. Herkes laf atıyor. En son bugün bir okul servisi babamızın söylediğine göre ortaokul öğrencileri bizim tontişin yanından geçerken camdan sarkıp oğluma laf atmışlar, tezahüratlar yapmışlar bağırarak. Paşam babasıyla hergün evimizin alışverişini yapmaya gidiyor. Babasının en büyük hayali ise elinden tutup sokaklarda bir an önce yürümeye başlamak artık.

Bu ayki doktor kontrolümüz: Tontiş 7.200 gr. Olmuş. 66 cm. de boyu olmuş. Sağlığı büyümesi her şeyi çok güzel. Anne sütüne devam ediyoruz. Ek gıdalar için 6. ayı bekleyeceğiz ama su vermeye başlıyoruz. Bizim küçük prens biberon emmeyi bilmediği için küçük kaşığıyla hergün su veriyorum. Onada ayrı bir eğlence oluyor sanki. Suyu içerken bir neşeleniyor canım benim. Aşımızı olduk. Aşılarda hiç sorun yaşamıyoruz ama zaten annelerin söylediği artık aşılar ateş yapmıyor demeleri doğru gibi. Doktorumuz Hilda Doruk için çok uslu bir bebek diyor. Gerçektende oğlum o kadar uslu bir çocukki, insanın o masumluğu görünce içine sokası geliyor. Maşallahları unutmayalııııımmmm….

9 Mayıs 2010 Pazar

Anne günü!!

9 Mayıs 2010 İlk anneler günüm;
Artık bende bir anneyim…. Benim de anneler günümü kutlayacak bir bıcır var yanımda….. kendisi henüz farkında değil ama ilk anneler günümüzü birlikte geçiriyoruz.

Ben her zaman anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi bilumum günleri hep ticari bulmuşumdur. İnsanlara para harcatmak, ihtiyacları olmayan şeyleri almaları için psikolojik olarak zorlamak için yaratılmış günler olduğunu savunurum ve bu günleri önemsemem. Ama yinede anneleri ve babaları onlar önemsediği için kutluyoruz tabiî ki…. Ama ben oğlumada benim düşünce tarzımı anlatmak para harcamanın hediye vermek için tek yol olmadığını öğretmek, anneleri ve babaları sadece bu günlerde hatırlayıp sevindirmenin saçma birsey olduğunu anlatmak istiyorum. Belki gerçekci bir duruş olacak ama benim Doruk’umun bu konularda ailesiyle aynı düşünmesini istiyorum ki, bu sadece bir konu biz çift olarak birçok konuda etrafımızdaki insanlardan farklı düşünür, farklı davranırız…. Önceliklerimiz farklıdır…. Oğlumuzunda bu kültürle, bu hassasiyetle yetişmesi en çok istediğimiz şey….

2010 anneler gününün hediyesi benim için ve babalar günündede babamız için bundan sonra hayatımızın sonuna kadar hayatımızda Doruk gibi bir boncuğun bizimle birlikte olacağı…. Başka bir şey değil.

Ama şimdi düşündümde, anneler günü ve babalar gününü bizim ailemize özel bir gelenek haline getirip, bu günlerde çekirdek aile olarak yapacak geleneksel bir şey yaratabiliriz. Bizim ailemize özel bir gelenek. Bu konu hakkında kafa patlatırsam mutlaka harika bir şey bulurum. Doruk büyüdüğünde de bunu kendi çocuklarıyla devam ettirirse, al işte dünyaya bir iz bıraktın gitti…. ;)

Yalnız bütün gün çok güzel süprizler yaşadım. En büyüğü canım dedemin beni arayıp ilk anneler günümü kutlamış olması….. gerçekten çok duygulandım. Sonra arkadaşlarımdan gelen mesajlar ve telefonlar. Benim küçük sıpam farkında olmadan bana çok güzel bir gün yaşattı.

Babamızın bana yaptığı süprizde bize kalsın J

Bu arada, Pınar süt reklam müziği bu ay devamlı dilimdeydi. Sözleri beni çok duygulandırıyor. Prensiminde çok hoşuna gidiyor. Kim yazmışsa yüreğine sağlık.

Annedir yüreği fazla dayanamaaaaz
Herkes bıksa benden, annem bana doymaaaz
Öper besler beni, unutur kalbinde
Annem burda olsun bana bişey olmaaaaz

Hergün bakar bana, kusurumu görmeeeez
Günler gece olsa o ışığı sönmez
Ellerim büyüdü avuçlarında
Bi tek annem olsa bana bişey olmaaaz

Bu anneler gününde bir şey daha anladım. Bizler çok şanslı bir kesimiz beklide kadın olarak. Güzel şeyler yaşıyor güzel şeyler anlatıyoruz etrafımızdakilere. Çocuklarımıza istediklerini alabiliyoruz. Hediyeler bekleme lüksünü  gösteriyor gelmese şımarıklıklar yaparak alıngan ve üzgün olmayı hak buluyoruz kendimizde.  Ama madalyonun birde diğer tarafı varki, bugün gazetelerde, tv de gördüklerim beni mahvetti. İçim param parça oldu. Dünya nasıl bu hale gelebildi, bizim çocuklarımız hep iyi insanlarlamı karşılaşacak diye kendimi parçalamama, üzülmeme, ağlamama neden oldu.

 Sağlıklı çocuklarını doktor hataları yüzünden sakat doğuran anneler, kendilerine muhtaç çocuklarını hayatları, kariyerleri, sağlıkları uğruna en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan anneler, babaları ve üvey anneleri tarafından öldüresiye dövülen bebekler. Dünya da bunlar olurken anneler gününde yapacak daha önemli şeyler olmalı sanırım. Ben bu anneler gününü bizden daha fazla hak eden annelere saygı duruşunda bulunmak ve şanslı olduğumuz için şükretmek istiyorum.