31 Aralık 2010 Cuma

YENİ YIL

2010 benim için harika bir yıldı. Tamamlandığım yıldı. Zorlu bir yıldı. Büyüdüğüm yıldı. İstediğim kiloya ulaştığım yıldı. Büyük bir eve taşındığım yıldı. En az kitap okuyup, En çok öğrendiğim yıldı. En az uyuyup, En çok ağladığım yıldı. En az çalışıp, en çok kazandığım yıldı.

2011’de hepimize sağlık, birlik ve beraberlik, huzur, mutluluk diliyorum.
Bir de hep iyi insanlarla karşılaşalım. 


Sevgiler,
Doruk'un annesi

24 Aralık 2010 Cuma

Anneden ilk uzun süreli ayrı kalış

Doruk'la ilk uzun ayrılığımız dün vukuu buldu.

Babamız akşamları evde olmadığı için şirketimizin yılbaşı eğlencesine önce katılmayı düşünemiyordum. Ama son  dakika babamız evde olacağını söyleyince dün bütün gün eğlenceye katılıp katılmamak arasında gittim geldim.

Bi diyorum "katılmayayım. napıcam orda. Doruk evde beni bekler. oğlumu özlerim." Bi diyorum "yok ya katılayım. Biraz eğlenmeye ihtiyacım var 1 senedir gece Doruk'suz dışarı çıkmadım. Hem artık bir yerden başlamak gerek. Bu iyi bir fırsat olabilir." bu düşüncelerle tüm gün boğuştuktan sonra son dakikada gitmeye karar verdim.

İyikide gitmişim diyorum şimdi. Çok çok güzel vakit geçirdim. 2 kadeh şarap içtim. Bol bol dans ettim. Çok güzel bir organizasyondu çok güldüm eğlendim. Doruk hep aklımdaydı. Cep telefonumu devamlı kontrol ediyordum acaba Nevzat'tan bir mesaj gelecek mi? diye. Ama yinede partiye iyiki gitmişim. Zaten 2,5 saat sonra pestilim çıkmış ve uykum gelmişti. Partiden ayrıldım taksiye bindim. 1 mesaj! "Doruk ağlıyor gel."

Eve gittim kuzum beni bekliyor. Kapıya bakıp durmuş. Biraz koklaştık ve hemen uyuduk....

İlk uzun ayrılık süresi: Sabah 8 evden ayrılış, gece 22:00 eve giriş. Tam tamına 14 saat!!!!..... Haftasonu sarmaş dolaş arayı kapatacağız artık....

Tabi bu arada bu güzel gecede eğlenmem için destek olan babamızada teşekkür ederim. O olmasaydı olmazdı.....

Küçük Prens 11 aylık


Evet bugün artık evimizin küçük prensi, neşesi tam tamına dolu dolu 11 aylık kocaman bir bebek. Hergün ona olan sevgimiz, hayranlığımız artıyor. Yaptığı herşeyi sanki birtek bizim oğlumuz yapıyormuş gibi benimsiyoruz ve seviyoruz.

Boy: 77 cm.
Kilo: 10 kg.

Yemek yeme olayımızda çok az bir gelişme var. Farkettimki bir cimdik tuz kattığımda yemekleri çok daha fazla ve severek yiyiyor. E zaten 11 ay olmuş bir bebeğede bir cimdik tuz atılsa bişeycik olmaz yahu (olmaz dimi? olmaz olmaz) En çok kerevizi seviyor. Bulgur pilavını yeni keşfetti ve bayıldı. E ikiside faydalı çok şükür. Meyva konusunda pek tercihi yok. Vermesek aramıyor. Verincede zar zor yiyiyor.

Aksamları bizim yemek vakitlerimiz onun serbest zamanları. (e yemekten sonra doğru banyoya gidiliyor nede olsa) Yemeklerini, meyvasını önüne koyuyorum. Ellerini kullanmayı öğrensin, yemek yemekten zevk alsın diye. Koyduğum hiçbirşey tam olarak midesine gitmiyor. belki yarısı bile gitmiyor hatta. Ama o çok büyük zevk alıyor. Mutlu oluyor. Ağzına ne koyarsada kar diyoruz. Ama o mandalina ve muzları mıncıklaması varya beni bitiriyor. Üzerinde bu lekelerin olmadığı kıyafet bulmakta zorlanıyorum artık. Bebeklik kıyafetlerini bizden küçük bebeklere verebiliyorduk eskiden ama artık kıyafetlerin 2. bir bebek için kullanımları mümkün değil malesef.

Uyku olayımız gayet güzel (bence) devam ediyor. Geceleri süt emmek için 2-3 saatte bir kalkıp 10 dk. emme seanslarımız bu ayda devam ediyordu son bir haftaya kadar! Son 1 haftadır gece sadece birkez kalkıyoruz ve bütün gece kendi yatağında deliksiz uyuyoruz. Uykusu gelince de bücür oğlum kendiliğinden yanımıza geliyor. ben varsam hemen emmek istiyor. Babası varsa başını omzuna dayayıp direk uyuyor. Ve bende bu görüntünün sallanarak uyuyan bir bebek uyumayı ögrenemez diyenlere güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum. Çünkü Doruk ayakta sallanmayı resmen kendi bıraktı. Biz sallamak istedik o sallanmak istemedi. Kendi verdi kararını.  Zaten ben Doruk doğduğu günden beri onu hiçbir şeyde zorlamadım. Zorlamakta istemiyorum. Bana ne sunarsa başım üstüne dedim kabul ettim. Ama o hep doğrusunu kendi buldu sanırım. Hem kendini hem beni mutlu etti. Zor zamanlarımız oldu. Olmazmı. Empati yoluyla bunlarıda aştım. Yorgunluklarımız uykusuzluklarımız hiç şikayet etmedim. Doruk böyleyse kabulüm. Vardır bir nedeni dedim. Sanırım doğru yoldayım. :)

Bir oyun grubumuz var. Şu anda 9 bebek. Hepsi birbirinden şeker. Toplandığımızda Doruk'un ne kadar sosyal, kendine güvenli bir bebek olduğunu böyle kalabalıklarda çok güzel farkediyorum. Kimseye kötü davranmadan, ağlamadan, sızlanmadan oyununu oynuyor. Henüz paylaşmayı yada bencilliği bilmiyor ama etrafında kendisi gibi bebekleri görmekten büyük keyif alıyor. Son buluşmamızın resimleri burada http://picasaweb.google.com/115402339516568328947/IstanbulBulusmas?locked=true#

Yürüme olayımız başlamadı. Ama son bir haftadır tutunduğu yerde zaman zaman elini bırakarak ayakta duruyor bence farkında olmadan. Yürüteçle çok güzel basarak yürüyor. İlk başlarda ki parmak uçlarına basma olayı bitti. Nevzat yaşına kadar yürütmek istiyor ama ben 14. ayında yürüyeceğini düşünüyorum. Bakalım heyecanla bekliyoruz.

Bu ay artık yaramazlıkları arttı. Herşeyi merak ediyor. Karıştırmak istiyor hala. Annesi ve babası evdeyse ikisinide devamlı kontrol ediyor. Bir mutfağa geliyor anneyi yokluyor. Bir banyoya gidiyor babayı yokluyor. Bir dakika yerinde durmuyor. "hayır" lafını sevmiyor ama çok iyi anlıyor. Şansını zorlasada bir süre sonra hayır olan şeye bulaşmamaya başlıyor.
 

Üst giydirmek, altını değiştirmek şu anda evde hem babası hem benim için bir kabus. Malesef rüşvet vermeden bunları yapamıyoruz. Bir üst giydirme operasyonu sonunda 1 km. yol koşmuş kadar yoruluyorum. Siz düşünün yani...

Banyo yine en sevdiğimiz aktivitemiz. Suyun sesini duyması yetiyor. Tam bir su kuşu bizim oğlan. Sanırım bıraksam saatlerce suyun içinde durabilir. Hatta bazen ellerini ve ördeğini suyun altına getirip dakikalarca elini seyrediyor. Yazın deniz kenarında buruş buruş olana kadar nasıl oyunlar oynayacağız hayal ediyoruz bizde babasıyla. Eğlenceli olacak. :)

 

 Diğer aktivitelerimiz; bütün çekmeceleri karıştırmak. Mümkünse çekmecelerin içine girip oturmak, Çamaşır makinasını çalışırken izlemek, elektrik süpürgesi çalışırken kaçmasın diye tutmak. Masaların sandalyelerin altında oturup şarkı söylemek (bu yüzden ona bir çadır aldık. yanlız kalmak istediğinde evine gidiyor :)) yemekleri kuytu yerlere sokuşturmak. Su bidonuyla itişip kakışmak.
   

Bu ay bir ilkimizde diş fırçamız. Dişçimiz bebekler için işlem yapılmasada dişçiye gelip gitmeye 2 yaşında başlamaları taraftarı. Alıştırma ve sevmeye başlamaları içinmiş. Dişçimiz onun için bir bebek diş fırçası verdi ve her aksam yatmadan önce banyoda hep birlikte diş fırçalama seansı yapmamızı istedi. Onun şimdilik macunu yok. ama fırça kısmını dişlerine sürtmeyi çok seviyor. AAA bide bu ay artık ellerimizi banyoda yıkıyoruz. Çamaşır sepetimize basarak lavaboda ellerini yıkamayı öğrettik kendisine.

Nazar değmesin hala Doruk ciddi bir sağlık problemi yaşamadı. Yanlız bu ay bir ishalimiz oldu. Nedenini bilmiyordum ama ilaç kullanmak istemediğim için biraz inat ettim doktora gitmeme konusunda. Bol haşlanmış patates ve ıhlamur içirerek geçirdiğimizi düşünüyorum. Bir virüs dolaşıyormuş etrafta bütün çocuklar hasta. Doruk'un çok olmasada zaman zaman ateşi yükseldi onuda klasik yöntemlerle indirerek şu anda olayı bertaraf ettik sanırım. 8. dişimiz geldi bu arada tam bugün. belkide ishalinin sebebi buydu. ama antibiyotik kullanmadan bu ayıda gecirdiğimiz için çok mutluyum ben.

En soğuk günlerde bile sıkıca üstünü giydirip mutlaka sokağa çıkmaya çalışıyoruz. Ben bebeklerin evde sarıp sarmanalarak yada evde kapalı ortamlarda kalarak daha çok hasta olmaya açık olduklarını düşünüyorum. Harvey Karp da "mahallenin en mutlu yumurcağı"nda yazdığı yazıda bu düşüncemi doğruluyor. E artık kim tutar bizi.

Alıntı: "Tüm günü dört duvar arasında geçirmek insanoğlu için çok yeni bir deneyim. İnsanlar on bin yıl önce dört düz duvardan oluşan binalarda yaşamıyordu. Zaten rüzgar geçirmeyen, düzgün kapı ve pencereleri olan evlerde de ancak birkaç yüz yıl önce yaşamaya başladık. Yani insanlık tarihinin yüzde 99,9luk bölümünde çocuklar hep dışarıda yaşadı. Dolayısıyla uzun saatler evde kaldıklarında oradan oraya koşturmaları ve yaramazlık yapmaları çok da şaşırtıcı olmamalı." Harvey Karp syf.75
























22 Aralık 2010 Çarşamba

Emzirme Reformu Sobesi

Blogcu anne "emzirme reformu"nu destekleyenler için bir sobe hazırlamış. Bizde hala emen ve emziren olarak bu soruları yanıtlamayı bir borç biliriz....

(1)  Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

%30 civarı olduğunu düşünüyorum. Doruk doğduğundan beri okuduğum tanıştığım annelere göre tahminim budur.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

Doruk'um 11 aylık. Biz hala yoğun bir şekilde anne sütü içiyoruz. Gündüzleri sağarak, geceleri birfiil.....

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

Senelik izinlerim, süt iznimin toplu kullanılması ve doğum iznimin Doruk'un doğduğu gün başlamasıyla tam 7,5 ay.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Seçimi bana bıraktılar. Ben toplu olarak kullanmayı tercih ettim. iyikide öyle yapmışım. Çünkü günde gidilen bir saat yada haftada bir günün süte bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Bu şekilde kullanan birçok annenin sütü 1 sene dolmadan kesiliyor. Yoğun bir şekilde 7,5 ay emzirdiğim için sütüm hala oğluma yetecek kadar var diye düşünüyorum.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Ben şanslı annelerdenim. Böyle birşeyle karşılaşmadım. Aksine herzaman desteklendim. Hala hergün 1-2 saati süt sağmaya harcamama rağmen kimseden bir tepki almadım.


(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Hiçbir zaman sıkıntı yaşamadım. Bu konuda gayet rahat davrandım Buna çevrenin rolü önemli diyorum. Bulunduğum ortamlarda hiçbir zaman bunu yadırgayacak, yargılayacak insanlar olmadı sanırım.


(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Evet desteğe ihtiyacım oldu. Ama hamilelik dönemimde buna çok iyi hazırlanmışım sanırım. Etrafa karşı kulaklarımı çok güzel tıkadım ve beni ve sütümü etkilemesine izin vermedim. Kafamdaki soru işaretlerinide deneme yanılma ve bol bol okuyarak atlattım. Aynı şekilde psikolojik desteği en çok eşimden gördüm ve kendi kendime araştırarak telkin ederek aştığımı düşünüyorum. Süt vermek istemek tüm engelleri aşıyor sanıyorum.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Kesinlikle gördüm. Ama 7.sorunun cevabındaki gibi aştım hepsini.

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Evet biliyorum. Gerekli çünkü ülkemiz bu konuda gerçekten çok gerilerde. Bir iş yerinde anne olmak, bunu istemek, anneliği yaşamak sorun olmamalı. Her anne bebeğiyle doya doya vakit geçirmeli. İlk 1 sene bebeklerimiz için o kadar önemliki.... bebekler için güven duygusu, sevgiyi hissetmek... anne içinde bebeğinin ilklerini yaşamak açısından... sağlıklı gelecekler için... çok çok önemli. Bu reform sayesinde umarım gelecek nesillerde anneler bebekleriyle iş güvencesiyle, sağlıkla, stressiz mutlu zamanlar geçirirler.... 

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Tabiki..............

13 Aralık 2010 Pazartesi

İlk kavgamız!!!

Bunu hiç unutamayacağım sanırım. Doruk'la ilk kavgamızı yaptık. Kendimi gülmemek ve onu öpücüklere boğmamak için çok zor tuttum ama disiplinin ve sınırların bilinmesi için bebeklerimize kimi zaman kızgın yüzümüzü göstermemiz gerekiyor.

Olay şu şekilde gelişti; ben kahvaltı masasını toplamaya çalışıyorum. Doruk yürütecinde evin içinde dolanıp duruyor. Bir ara masayı farkediyor ve hemen başına gelip örtüyü çekiştirmeye başlıyor. Ben o atağa geçtikçe "hayır Dorukcum örtü çekilmez" Hayır Doruk bırak örtüyü" "Hayır oğlum çekme düşer" "Hayır....." şeklinde onu engellemeye çalışıyorum. Ama o inatla önce bırakıyor, bana bakıyor sonra yapacağı eyleme devam ediyor. Bende artık en son "HAYIR DORUK BIRAK DİYORUM. ÇABUK ÇEKİL ORDAN" diye bağırdım yüzümü olabilecek en sert şekline sokarak. Bana baktı ve yürüteciyle birlikte son sürat bağırarak ve söylenerek koşa koşa koridordan odasının yolunu tuttu.....

Doruk'um sen ne tatlı bir bebeksin..... seni cok seviyorum oğlum.... bu verdiğin tepkine bile aşığım. daha birçok kavgalarımız olacak biliyorum ama yinede inşallah en kötü kavgamız bugünkü gibi olsun diyorum. Akıllı, duygulu oğlum benim.....

12 Aralık 2010 Pazar

Kış geldi!



Oğlum aramıza 2010 yılının ilk karıyla birlikte gelmişti. Ben doğuma giderken taksinin içinde sancılar çekerken dışarıda lapa lapa senenin ilk karı yağıyordu. İhtimaller bu senede kışın çetin geçeceği doğrultusunda. Açıkcası ben özledim kar beyazlığını.... şöyle lapa lapa harika bir kar yağsın oğlumuzla onun ilk kardan adamını yapalım, karlarda yuvarlanalım istiyorum.

Bugün karla karışık yağmur yağdı. Bizde önceden söz verdiğimiz gibi ailemizin yeni üyesi Kaan'ımızı Nişantaşı'na annesinin doktor kontrolü sırasında görmeye gittik. Doruk ve Kaan henüz birbirlerinin farkında ve umrunda değiller :) ama anneleri onlar için ne planlar yapıyor bir bilseler...


Kaan ve Doruk'u hayata geldiklerinde ilk gören kişi doktorumuz Yılmaz beyle birlikte.

Kaan'ı ve Pelin teyzemizi orda görüp, Doruk'u da ilgi manyaklığıyla şımarttıktan sonra Hem bu gri havada eve kapanmamak için, hem temiz hava, hem tatil, hemde oğlum kaç gündür evde pek sıkıldığı için Nişantaşı'nda bir kahve içelim dedik. Ve Doruk'um ilk kekini yedi. Daha önce denemelerimde kekten hiç hoşlanmamasına rağmen Limonlu ve haşhaşlı keki çok sevdi. Tabi o yiyince ben yine kendim tıka basa doymuş kadar oldum.


Sonra evimize geri geldik. Keyfimiz yerinde, bu haftaya göre bugün yemek yememizde gayet iyiiiiiii.!!!! insan güzel bir haftasonu için başka ne isterki.....