23 Mayıs 2010 Pazar

Küçük Prensin 4 aylık


Paşa oğlumun 4. ayıda bitti. Zaman ne kadar çabuk akıp geçiyor. Bir taraftan oğlum büyüdükçe evimizin neşesi oluyor, bir taraftan da beni işe başlama stresi sarmaya başlıyor. Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz yaz bitecek bu anne şirketin yollarına düşecek oğlunu bırakıp……

Neyseki tontişe ben evde yokken babası bakacak… aklım evde kalmayacak inşallah. İlk zamanlar mutlaka çok özlicem ama yapacak bir şey yok….. şu anda bile yüzüne baktıkça nasıl özleyeceğimi düşünüp içim burkuluyor.

Oğluş bu ay çok hızlı büyüdü sanki. Boyu posu değişti. Artık beni bırakın babası bile kuçağında taşıyamaz oldu. Artık daha bir akıllı hareketler yapıyor. Yaptığı her hareketin farkında, gözleriyle her şeyi anlatıyor benim paşa oğlum.

Konak sorunumuz geçti. Boşuna dert etmişiz. Hergün yağlayarak ve yıkayarak zamanı geçince kurtulunuyor bu konak illetinden. Bir şey daha öğrendim bebek bakımı hakkında. Bazen hafif başlıyacak gibi oluyor hemen Sebamedle yağlıyoruz kafayı bir şey kalmıyor. Tekrar olursada hazırlıklıyım geçen seferki gibi şoka girip dert etmicem çünkü gerçektende anne sütünün yağlı olmasından dolayı oluyormuş. E anne sütü yağlı olmasıda iyi bir şey sonuçta…. Doktorumuzda Mustela’nın köpük şampuanını önerdi konak için onu kullanıyorum artık.

Uyku düzenimiz beni çok şaşırtıyor. Akşamları 7 den sonra oğlum artık beni yıkayın ve uyutun der gibi mızırdanıyor. Ama 8 e alışması için 8 den önce yıkamıyorum tabiî ki. Yıkandıktan sonra biraz emiyor ve direk uyuyor. İlk 6 saat rahat uyuyor. Sonra kalkıyor uyur vaziyette emiyor yatıyor 3 saat sonra kalkıyor…. Yine uyuyarak emiyor 2 saat sonra kalkıyor…… sabah 7de yanımıza geliyor. Babasıyla bana baka baka 1 saat daha güle oynaya uyuyor… Sonra kalkıyoruz. İnşallah bu şekilde devam eder. Diş çıkarırken bozulacak düzenimiz diye çok üzülüyorum.

Bu ay artık oyuncaklarını da tanımaya başladı. Oyuncaklarına bakıp gülüyor vakit geçiriyor. Henüz tutma refleksi gelişmedi ama. Puset oyuncakları dışarı çıktığımızda hayat kurtarıcımız. Yeşil tavşanımız ve kırmızı arımız en çok sevdikleri. Henüz ağzına kendi elinden başka bir şey götürmüyor. Biz yinede diş kaşıyıcısını aldık. Arada deniyoruz istiyormu diye…..

Gülmeyi ve konuşmayı çok seviyor. Devamlı bize bir şeyler anlatıyor bizde onun sohbetine eşimle eşlik etmeye çalışıyoruz. Gözlerinin içine bakarak konuşmamız, biz konuşurken onun bizim burnumuzu ve ağzımızı tutmaya çalışması ona büyük bir neşe veriyor.. bunu seyretmekte bizim için paha biçilmez tabiî ki.

Artık bu ay tulumlarından kurtulup normal pantolonlar, çoraplar, tişörtler giymeye başladı tontiş. Çokta yakışıklı oldu oğlum. Bakmaya doyamıyoruz. Onun sayesinde acayip sosyalleştik. Sokakta her gören sevmek istiyor. Herkes laf atıyor. En son bugün bir okul servisi babamızın söylediğine göre ortaokul öğrencileri bizim tontişin yanından geçerken camdan sarkıp oğluma laf atmışlar, tezahüratlar yapmışlar bağırarak. Paşam babasıyla hergün evimizin alışverişini yapmaya gidiyor. Babasının en büyük hayali ise elinden tutup sokaklarda bir an önce yürümeye başlamak artık.

Bu ayki doktor kontrolümüz: Tontiş 7.200 gr. Olmuş. 66 cm. de boyu olmuş. Sağlığı büyümesi her şeyi çok güzel. Anne sütüne devam ediyoruz. Ek gıdalar için 6. ayı bekleyeceğiz ama su vermeye başlıyoruz. Bizim küçük prens biberon emmeyi bilmediği için küçük kaşığıyla hergün su veriyorum. Onada ayrı bir eğlence oluyor sanki. Suyu içerken bir neşeleniyor canım benim. Aşımızı olduk. Aşılarda hiç sorun yaşamıyoruz ama zaten annelerin söylediği artık aşılar ateş yapmıyor demeleri doğru gibi. Doktorumuz Hilda Doruk için çok uslu bir bebek diyor. Gerçektende oğlum o kadar uslu bir çocukki, insanın o masumluğu görünce içine sokası geliyor. Maşallahları unutmayalııııımmmm….

9 Mayıs 2010 Pazar

Anne günü!!

9 Mayıs 2010 İlk anneler günüm;
Artık bende bir anneyim…. Benim de anneler günümü kutlayacak bir bıcır var yanımda….. kendisi henüz farkında değil ama ilk anneler günümüzü birlikte geçiriyoruz.

Ben her zaman anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi bilumum günleri hep ticari bulmuşumdur. İnsanlara para harcatmak, ihtiyacları olmayan şeyleri almaları için psikolojik olarak zorlamak için yaratılmış günler olduğunu savunurum ve bu günleri önemsemem. Ama yinede anneleri ve babaları onlar önemsediği için kutluyoruz tabiî ki…. Ama ben oğlumada benim düşünce tarzımı anlatmak para harcamanın hediye vermek için tek yol olmadığını öğretmek, anneleri ve babaları sadece bu günlerde hatırlayıp sevindirmenin saçma birsey olduğunu anlatmak istiyorum. Belki gerçekci bir duruş olacak ama benim Doruk’umun bu konularda ailesiyle aynı düşünmesini istiyorum ki, bu sadece bir konu biz çift olarak birçok konuda etrafımızdaki insanlardan farklı düşünür, farklı davranırız…. Önceliklerimiz farklıdır…. Oğlumuzunda bu kültürle, bu hassasiyetle yetişmesi en çok istediğimiz şey….

2010 anneler gününün hediyesi benim için ve babalar günündede babamız için bundan sonra hayatımızın sonuna kadar hayatımızda Doruk gibi bir boncuğun bizimle birlikte olacağı…. Başka bir şey değil.

Ama şimdi düşündümde, anneler günü ve babalar gününü bizim ailemize özel bir gelenek haline getirip, bu günlerde çekirdek aile olarak yapacak geleneksel bir şey yaratabiliriz. Bizim ailemize özel bir gelenek. Bu konu hakkında kafa patlatırsam mutlaka harika bir şey bulurum. Doruk büyüdüğünde de bunu kendi çocuklarıyla devam ettirirse, al işte dünyaya bir iz bıraktın gitti…. ;)

Yalnız bütün gün çok güzel süprizler yaşadım. En büyüğü canım dedemin beni arayıp ilk anneler günümü kutlamış olması….. gerçekten çok duygulandım. Sonra arkadaşlarımdan gelen mesajlar ve telefonlar. Benim küçük sıpam farkında olmadan bana çok güzel bir gün yaşattı.

Babamızın bana yaptığı süprizde bize kalsın J

Bu arada, Pınar süt reklam müziği bu ay devamlı dilimdeydi. Sözleri beni çok duygulandırıyor. Prensiminde çok hoşuna gidiyor. Kim yazmışsa yüreğine sağlık.

Annedir yüreği fazla dayanamaaaaz
Herkes bıksa benden, annem bana doymaaaz
Öper besler beni, unutur kalbinde
Annem burda olsun bana bişey olmaaaaz

Hergün bakar bana, kusurumu görmeeeez
Günler gece olsa o ışığı sönmez
Ellerim büyüdü avuçlarında
Bi tek annem olsa bana bişey olmaaaz

Bu anneler gününde bir şey daha anladım. Bizler çok şanslı bir kesimiz beklide kadın olarak. Güzel şeyler yaşıyor güzel şeyler anlatıyoruz etrafımızdakilere. Çocuklarımıza istediklerini alabiliyoruz. Hediyeler bekleme lüksünü  gösteriyor gelmese şımarıklıklar yaparak alıngan ve üzgün olmayı hak buluyoruz kendimizde.  Ama madalyonun birde diğer tarafı varki, bugün gazetelerde, tv de gördüklerim beni mahvetti. İçim param parça oldu. Dünya nasıl bu hale gelebildi, bizim çocuklarımız hep iyi insanlarlamı karşılaşacak diye kendimi parçalamama, üzülmeme, ağlamama neden oldu.

 Sağlıklı çocuklarını doktor hataları yüzünden sakat doğuran anneler, kendilerine muhtaç çocuklarını hayatları, kariyerleri, sağlıkları uğruna en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan anneler, babaları ve üvey anneleri tarafından öldüresiye dövülen bebekler. Dünya da bunlar olurken anneler gününde yapacak daha önemli şeyler olmalı sanırım. Ben bu anneler gününü bizden daha fazla hak eden annelere saygı duruşunda bulunmak ve şanslı olduğumuz için şükretmek istiyorum.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bebek Şenliği

Bugün “Bebek Şenliği”ndeydik. Doruk paşanın ilk bebek gezintisini gerçekleştirdik. Hava çok güzeldi. Tası tarağı topladık yollara düştük. Ben daha evden çıkmadan yorulmuştum doğrusu. Geçen sene Nevzat’la Bebek Şenliğinde çok güzel vakit geçirmiştik. Doruk’un esamesi bile yoktu o zamanlar. Bu seferki o kadar kalabalık ve iyi organize edilmemişti ama işte yinede deniz kıyısı, yinede Bebekte olmak insana iyi geliyor.

Bu arada, organizasyonu hazırlayanlara duyrulur. Bu tip bebek organizasyonlarında nolur bir bebek emzirme odası yapın yaw…. Emziren anneler için çok zor oluyor. Bunun için Anneyiz biz dergisine mail atmayı planlıyorum.

Bir sürü firmanın çocuklar için organize edilmiş standları vardı. Doruk seneye gittiğinde eminim daha çok eğleneceğiz. Bu şenliği genelde uyuyarak geçirdi.

Prima standı çekirdek aile fotografımızı çekti. En azından bu fotoyu begenmiş olmam bile bişey.

Bu arada, Doruk paşa hergün sokaklarda. Artık bizim mahallede bize laf atmaya başladılar. Doruk’un yerinde olmak isterdik diye. Benim oğlum kadar gezentisini görmemişler anlaşılan.

Haftaya Hilton’dayız. Babyshow diye bir organizasyona davetiyemiz var. Bakalım oğlumun ilk Hilton gezisi nasıl geçecek. Çıkıştada hava güzel olursa artık Beyoğlu’na çıkma zamanıdır deyip atacağız kendimizi İstiklal’e….

2 tane aktiviteyi not aldım bile. 1 Pera’da Botero sergisi gezilecek. 2 Şişhane’de Leyla Gencer’in evi açılmış gezilecek. Oğlumda böylece sergi ve müze gezmeye başlayacak. Ona çok fazla şey katacağını düşünüyorum bu sergi ve müzelerin. Heyecanlıyım J

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Ah şu kitaplar

Artık başladık….. anne ve baba olarak paşa oğlumuza en sevdiğimiz hikayeleri okumaya başladık. Evet henüz anlamıyacak belki, henüz tam keyfini çıkaramayacak ama biz artık ona günde bir hikaye okuyarak kitaplarla bir an önce tanışmasını istedik. Çünkü çift olarak bizim evimizdeki en kıymetli şeylerdir kitaplarımız. Daha şimdiden artık kitapçılarda oğlumuz için almamız gereken kitapları incelemeye bunları listelemeye başladık. Hatta odasına bir kitaplık koymayı planlıyorum bu yaz sonu, şöyle renkli, 5-6 gözü olan. İlk kitaplığına sahip olmasını istiyorum bir an önce.

Örnek alacağı insanlar olarak evde bizi kitap okurken görmesi çok önemli olduğunu bildiğimiz için şu anda ona kitap okuyor olmamızın en önemli getirisi bu olacak, ikincisi uzmanların söylediğine göre, kitap okunan çocuklar daha çabuk konuşuyorlar ve kelime dağarcıkları daha fazla oluyormuş.

Biz zaten kitap okuyorduk, artık günde 2-3 sayfada küçük prens için okuyacağız. Belki biz okurken o oyuncaklarıyla ilgilenecek, bizi dinlemiyor gibi sesler çıkararak kale almayacak. Ama yılmadan okuyacağız. Yüksek sesle, mimikler yaparak….

İlk seçtiğimiz kitap “La fontein’den masallar” zaten uzun zamandır tekrar okumak istiyordum başlamış oldum. İçimizde ölen o çocuk bakışınıda bu sayede yeniden yakalayacağımızı düşünüyorum. Çocuklarımızla iletişim kurmanın, onlarla her şeyden zevk almanın yolu birazda onların gözünden dünyayı görmekten geçiyor bence…. Yetişkinler olarakta bunu zaman içinde hayat galesiyle unutuyoruz ne kadar uğraşsakta.

Sırada, Tolstoy var…. Zaten Tolstoy’u oğlumuzun manevi dedesi ilan ettik bile hamile kaldığımı öğrendiğimde. Eğer Tolstoy’un hikayelerini okuduysanız ne kadar özel, ne kadar hayattan olduğunu bilirsiniz. Hatta Doruk’un odası için Tolstoy’un bir resmini çerçevelettik bile….

Çocuklarımızın hayatına kitabı sokalım mutlaka. Hayattan zevk almaları için, hayatın anlamını anlamaları için, kötü alışkanlıklar edinmemeleri için bu gerekli. Klasikleri okumuş bir çocuğun kötü alışkanlık edinecek zamanı olamaz. Çocuk kalbi’ni okuyan ve anlayan bir çocuk büyüdüğünde kimseye kötülük yapmak aklına gelmez. Don Kişot’u tanıyan bir çocuk hayal kurmaktan kormayacaktır.

Evlerimizde kitaplarımızı bavullara koyup kaldırmayalım. Evimizin bir köşesi her zaman elimizin altında karıştırabileceğimiz bir kitaplığımız mutlaka olsun. Çocuklara bundan daha önemli bir miras bırakmamız mümkün değil. Kitapların öğretebileceği birçok şeyi bizim öğretmemiz mümkün değil.

Bundan sonra Doruk’un hayatında olması gereken diğer önemli şey müzik… bu konuda da yazacağım…. Bekleyin…..