8 Eylül 2011 Perşembe

2011 Tatil: Datça



Doruk'un Datça'nın nefis karpuzlarıyla tanışması

Tatilimiz aslında bir sürü can sıkıcı olayla başladı. Mesela Doruk ve ben uçakla gitmeyi planlarken sevgili THY'nın son dakika golüyle otobüsle gitmeye karar verdik. Stress yaptık çünkü Datça tam 15 saat sürüyor.
Tek tesellim gece yolculuğu yapacak olmamızdı. Ama istediği gibi sağa sola dönemeyeceğini ayrıca onu kucağımızda tutacağımız için bizim oturan yerlerimizin ne hale geleceğini düşündükçe bayağı bir stress olduk.


Neyseki hiçbirşey umduğumuz gibi olmadı. Hemen yanımızda boş koltuk bulduk. Doruk tek başına bir koltukta emniyet kemeri bağlı bir şekilde 15 saat boyunca gıkı çıkmadan yolculuğu tamamladı. Hatta otobüste başka ağlayan, mızırdayan çocukların gürültülerinden bile etkilenmeden. Hem de hem giderken, hem dönerken. Kocaman bir MAŞALLAH ve AFERİN benim oğluma.



İlk gün Doruk'un herşeye hatta bezsiz olmasına bile şaşkınlıkla bakışları

Eskiden tatil diyince "kitap okumak, istediğin saatte uyanmak, istediğin saatte, istediğin yerde, istediğin insanlarla birlikte yemekler yemek, istediğin zaman denize girmek, istediğin kadar denizde durmak, deniz kenarında da istediğin kadar güneşlenmek" ti aklıma gelen. Ama artık kabul ediyorum. Biz anne baba olunca bu devri kapatmış olmuşuz. Artık tatil deyince aklımızda ki ve yapabildiğimiz sadece Doruk'un nasıl rahat edeceği ve bize neleri yapmamıza müsade edeceğiyle alakalı.


Doruk'un en sevdiği bahçe faliyeti... Sulama... :)
Yıldızlı tatilleri karı koca olarak zaten sevmiyoruz. Bu sene birazcık değişiklik yapıp pansiyondan aparta terfi ettik Doruk için. Onun istediği saatte uyuması, benim pişirdiğim sağlıklı ve sevdiği yemekleri yemesi (malesef dışarıda yemek yemeyi sevmeyen bir oğlum var), biraz daha ev ortamı olması onun rahatı için çok doğru bir seçim oldu. Kaldığımız yerde gerçekten yeşillikler arasında, gayet güzel bir devremülk tarzı bir apart oteldi. Oda hizmeti, havuz ve internet hizmeti vardı. Sanırım birkaç sene daha apart otel/devremülk tatilini tercih edeceğiz, tavsiye edeceğiz.


Kaldığımız apartın bahçesi ve Doruk'un Eylül ablasıyla top oynadığı paha biçilmez zamanlar

Datça'nın denizini zaten çok seviyoruz. Yine rahat, temiz ve sessiz ortamı için bol bol Billurkent'e gittik. Kumluktaki plajlara gittik. Doruk evde banyodan çıkmak istemezken uçsuz bucaksız denize o kadar da sıcak bakmadı. Havuzu hele hiç sevmedi. Deniz kenarında oynamayı daha çok tercih etti. Biz denize girdiğimizde de genelde geri dönmemiz için kenardan bize bağırdı. Ama onu da alıp biraz açıldığımız zamanlar çok eğlenceliydi. Denize gireceğimizi anlayınca sanki konuyu değiştirmek istermiş gibi "meme meme" diye bağırması çok akıllıcaydı doğrusu.
 Aracımız olmadığı için dolmuşları tercih etmeyi düşünüyorduk. Fakat Datça'da ki saçma dolmuş uygulamaları yüzünden genelde hep saatleri kaçırdık. Peki biz ne yaptık. Ailecek otostop çektik. Çok güzel bir macera oldu bizim için. :) Çok şeker insanlarla karşılaştık. Bunlar da güzel birer anı olarak kaldı bize.

Datça manzarası ve romantik anne oğul aşkı



 
Billurkent
Akşamları gece uykusuna geçene kadar bir aşağı bir yukarı koşturup durdu Doruk. Yalın ayak yürümeye bayıldı. Ayakkabı giydirmekte zorlandık. Çoğu zamanda serbest bıraktım zaten. Apartın bahçesinde de genelde zaten sadece bir don yada çıplak dolaşıp durdu. Tam bir Datça tarzanıydı diyebiliriz. Gittiğimiz heryerde insanlarla arkadaş oldu. Kendince taktikleri var kimsenin hayır diyemediği. :))


Bizim için de arkadaşlarımızla birlikte olmak, yemekler yemek, içki içmek çok iyi geldi. Datça'da çok fazla arkadaşımız olduğu için hiç zorluk çekmedik. Doruk zaten her gittiği ortamda sevgiyle karşılandı.


İşte size bir Datça bademi. Almış başını gidiyor.

Bol bol balık yedi, ilk defa soğuk su, soğuk armutlu soda içti, benim en çok sevdiğim twister dondurmasından yedi. Datça'nın şahane kasabından sağlıklı köfteleri löp löp mideye indirdi. Ordayken yanakları al al oldu. İştahı açıldı. Kiloda aldı.

Anladım ki büyük şehirde biz ne kadar doğal, ne kadar özgür yetiştiriyoruz desekte aslında hepsi hikaye. Eğer bir çocuk sabah yeşillikler içinde uyanmıyor, kahvaltı hazır olana kadar yalın ayak, sadece donla çimenlerde koşturmuyorsa, kahvaltı biter bitmez topunu alıp bugün nereye gideceğiz diye seni kolundan sürüklemiyorsa, bunu yapacağı aklına bile gelmiyorsa. Hergün yeni insanlarla tanışmıyorsa, hergün bir hayvanı sevip, incelemiyorsa, yeni yeni arkadaşları olmuyorsa özgürlük, doğal yaşam, rahatlıktan bahsedemeyiz bence.


Gölün orası, yine Doruk'un sevdiği yerlerin başında.


9 gün bile olsa bunların tadını almış olması Doruk için dönüşte bir depresyon nedeni oldu tabi. Hala hergün mutlaka sokağa çıkmak zorunda. Arada arıza çıkardığında Datça'da ki günlerimizi, yaptıklarımızı anlatıyorum can kulağıyla dinliyor ve hatırlıyor.

Neyse, uzun lafın kısası her tatil gibi kısaydı. İznimizin devam etmesine rağmen bazı işlerden dolayı erken dönmek zorunda kaldık. Ama önümüzdeki sene için çok fena planlarım olacak.


Bu arada oralara kadar gitmişken Nurturia'dan arkadaşım Evrim'le buluştuk. Doruk ve İzgi yi tanıştırdık. Artık Doruk'un da Datça'da kendi arkadaşları var. İzgi ve Nefes :) hersene daha iyi vakit geçireceklerine eminim. Ayrıca Evrim'den bana, Nefes'ten de Doruk'a şahana kitap hediyeleri aldık. Teşekkür ederiz....


Belki çocuksuzkenki tatillerimiz gibi olmadı ama yine maceralı, eğlenceli genellikle Doruk paşanın sadık hizmetkarları olarak geçen çok güzel günlerimiz oldu. Onu mutlu görmek paha biçilmez. Artık onun olmadığı bir tatili hayal bile etmiyoruz biz.


Billurkent


























Doruk ve İzgi elele (seneye bu pozu tekrar çekmek niyetindeyim)


Hiç yorum yok: